14 Kasım 2011 Pazartesi

Chuck Palahniuk - Görünmez Canavarlar

6 yorum:

  1. “Bana şu boktan dünyada aynen göründüğü gibi olan tek bir şey ver.
    Flaş!”
    Bana kalırsa tüm kitabın özeti yukarıdaki cümlede.
    Kitap güzel-çirkin-güzel sıralamasını izledi bana kalırsa. Güzel bir başlangıç yaptı. Kitaba başlar başlamaz, okuduğum diğer kitaplardan çok farklı olduğunu düşündüm. Ama ilerleyen sayfalarda hikaye farklılığını korusa da anlatım bence sıradanlaştı. Karakterler itici bir hal aldı. Bununla birlikte güzel bittiğini söyleyebilirim. Daha doğrusu şaşırtıcı bir şekilde bitiyor. Tüm kitap boyunca hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı fikri eşcinsellik üzerinden sıkıcı bir şekilde yürürken, kitabın sonunda bu kalıbın dışına biraz olsun çıkabilmiş sanki yazar.

    YanıtlaSil
  2. Kitabın arka yazısını okuduğumda kurgunun kaza sonrasında Shannon'ın toplum içine şimdiki haliyle onu olduğu gibi kabul etmesine üzerine bekliyordum. Ama kitap 'Dövüş Kulübünden' andıran karakterlerin geçmişiyle bugünü aynı anda anlatan başarılı bir kurguya sahip.
    Shannon, kaza sonrası yüzünün yarısının yok olması, kendisi bir 'canavara' dönüşür ve toplumun onu artık görmezden geleceğinden korkar. Brandy ile tanışır. Onunla beraber çıktığı yolculukta yeni kimlikler bulacaktır. İstediği kişi olabilir, istediği karaktere sahip olabilirdi. Fakat ben burada yeni bir başlangıç için bu kadar olaya ne gerek olduğunu düşünüyorum. Madem şu anki hayatının, ilişkilerin yüzeyselliğinden yoruldun, her şeyi bırakıp gidebilir. Kitap son cümlesini okuduktan sonra Shannon'ın her şey göründüğü gibi değil deyip bence psikopatça ailesinden, arkadaşlarından öç aldığının kanısındayım.
    Kitap tekrar okunduğunda farklı çıkarımlar yapılabilecek kapasiteye sahip ve sosyokültürel üzerine çalışmalar için önerilebilecek bir kitap.
    Kitapta estetik operasyonlar ve terimler üzerine tiksindirici de olsa okuyucu içine alan betimlemeleri başarılı buldum.

    YanıtlaSil
  3. Yeraltı Edebiyatını Jean Genet'in romanları ve oyunları sayesinde ilk defa öğrendim. Ayrıntı yayınlarından çıkan çeviri kitaplarının da ağır bir anlatım dili ve yoğun bir düşünsel yapı içerdiğini çoğu okuyucudan duymuştum.
    Kitabı almadan önce Chuck Palahniuk'un mükemmel bir kapitalizm eleştirisi yaptığı Dövüş Kulübü filminin senaristi olduğunu bilmiyordum. Tüm bu etmenleri göz önünde bulundurunca ilgimi çekeceğini düşündüğüm bir romanın ellerimde olduğu anladım.
    Kitap karışık bir başlangıçla Shannon isimli karakterin yaşadıklarını, ikili ilişkilerini, sosyolojik çıkarımlarını ve kendi hayal dünyasının anarşist yanlarını kendi ağzından okuyucuya yedirebilmiş diyebilirim.
    Bu elbette ki okuyucu açısından kolay değildi. Kendimde bu karakterin etrafındaki tiyatro sahnesinde meraklı bir izleyici gibi oldum. Gelişen olayları psikolojik çöküntüler, toplumsal farklılaşma istekleri izledi. Cinsellik o kadar güzel teşhir edilmiş ki, ahlaki saplantılar eleştirilmeden parçalanmış yazarın kalemiyle.
    Cinsiyet değiştirme operasyonu geçiren Brandy, Shannon'a geleceğiyle ilgili çarpıcı ve bir o kadarda cüretkar yollar gösterirken aslında okuyucu olarak bizim tabularımızla dalga geçiyor ve karakter olarak romanda güç kazanıyordu.
    Yazarın, okuyucular üzerinde bıraktığı bu etki aslında benim gözümde psikolojik bir zaferdi. Ama bu olguyu okurken değil, kitabı kapattıktan sonra yaptığım çıkarımlarla anlayabildim. Bu şekilde okuyucuyu düşünmeye sevkeden bir yazarı takdir etmemek olmaz diye düşünüyorum.

    Kitabın kendisi kadar kapağının da ilgi çekici olduğu kanaatindeyim. Ayrıntı yayınlarını bu kitap kapağı için kutlayarak yazımı bitirebilirim.

    YanıtlaSil
  4. Yazar, insanın kendisi ile olan iletişimini ve çelişkisini çarpıcı ifadelerle tanımlıyor ve bu ifadeler kitabın ana temasına ışık tutuyor.
    ‘Hepimiz kendimizin gübresiyiz.’
    ‘Kendimizi sürekli olarak dönüştürüp kullanışlı hale getirmeliyiz. ‘
    ‘Kendi sorunlarımızı paylaşmadığınız zaman başkalarınınkini dinlemeye dayanamazsınız.’
    Bununla birlikte estetiğin insanları ne kadar esir ettiğine, aslında her şeyin görüntüden ibaret olduğuna dikkat çekiyor. Bu noktada verilen örnekler ve yapılan açıklamalar ilk okumada iğrenç gelse de konunun içinin dolmasına yardımcı oluyor.
    Konu genel olarak başarılı idi ancak kurguda beni rahatsız eden ve okuma sırasında sıkan tutumdan da söz etmeden geçemeyeceğim. Başlangıç ve sonun birliği iyi işlenmişti fakat ara bölümlerin bu denli dağınıklığı, birbirini takip eden olayların ardı ardına sıralanması yerine tamamen rastgele gelişim göstermesi benim için bir anlam ifade etmedi. Sırf bu yüzden kitabın diğerlerinde farlı olduğuna inanmıyorum zaten farklılık yaratılabilecek bir konunun söz konusu olduğunu düşünüyorum.
    Talat’a bizi Chuck Palahnıuk ve yeraltı edebiyatı ile tanıştırdığı için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  5. ’’...Çünkü hepimiz birer ürünüz.’’
    Altını çizdiğim ilk cümle olmuştur kitapta. Yazar, popüler kültür ve tüketim toplumundan sadece bir kesit aktarıyor bize. Sosyolojik bir tabana oturan kitabın konusunu klasik ve ciddi bir şekilde anlatmıyor Palahniuk,bence gerek de yok zaten, öyle bir şekilde ele alan çok kitap var ne de olsa.
    Arif’in ve Yunus Emre’nin de belirttiği gibi ’’Görünmez Canavarlar’’ yeraltı edebiyatından bir örnek, bu yönüyle öncelikle diğer okuduklarımızdan ayrılıyor. Diğer okumalarımıza kıyasla yine, bazı betimlemeleriyle bizi en çok rahatsız eden oldu belki ya da kendi adıma bunu söyleyebilirim. Fakat bu da genel bir yaklaşım değil mi zaten, hepimizin aslında ‘’normal’’ ve tabir-i caizse derimizle bir bütün, kapalı halimizi sevmemiz. Bizden çıkan herhangi bir sıvıyı, yarayı ya da herhangi bir durumu, aslında bizden olmasına rağmen ‘’normal’’ karşılayamamamız, eksik hissetmemiz. Palahniuk de yer yer cümleleriyle bu durumu desktekler gibi: "...Bir insanı ne kadar severseniz sevin kanı size doğru akmaya başladığında geri çekilirsiniz."
    Kitapta çağın sorunu tüketim mantığı genelde ‘’bedenler’’ ve ‘’cinsiyet’’ kavramları üzerinden irdelenmiş. Popüler kültür ve tüketim toplumunun üzerinden en çok pazarlama yapabildiği alanlardan diyebiliriz bu ikisi için. ’’ tüketim’’ olgusunun hiç bir zaman bitirilemeyeceği, beslenmeye devam edeceği alanlar. Kadın bedeni ise, yine bu çarkın üzerinden tıkır tıkır çalıştığı bir olgu. Kadınların daima güzel,iyi vs. olmaları gerektiğini öngören ama bir taraftan da doğallığın(!)olması gerektiğinin altını sürekli çizen ikiyüzlü bir sistem bu: "...Bana dogallik ver. Flas!" Kitap sık sık bu durumu bize aktarmaya çalışıyor.Karakterler de,özellikle Shannon, bu baskı ve sahtecilikten kendini kurtarıp,kimliğini yeniden yaratma çabası içerisinde: ’’...Şimdi, kendini aç ve yeniden dik.’’ Ne olursa olsun tüketmeye yönelik, her ne kadar farketmesek de durmaksızın bir baskı altında yaşatıldığımız şu zamanda, ne istediğini tam olarak bilen bireyler var mıdır acaba: ‘’...İstediğim şeyler gün geçtikçe hep istemeye eğitilmiş olduğum şeylermiş gibi görünmeye başladı.’’ Sadece ‘’...Yaşadığımız dünya böyle hazırlarıyla idare edin.’’ deyip geçiştirmekte miyiz acaba herşeyi. Veyahut sürekli bir pişmanlık hali mi duymakta mıyız hepimiz sürekli tüketirken birşeyleri: ‘’...Ne kadar dikkatli olursanız olun,hep birşeyleri kaçırmış gibi hissedeceksiniz; sizi derinden etkileyen, tamamını tecrübe edemediğinizi söyleyen o berbat his. Dikkat kesilmeniz gereken dakikaları hızla geçmenizin yarattığı o zavallı duygu hep kalbinizde olacak.’’

    YanıtlaSil
  6. Artık bu durum öyle bir hal almaktadır ki, tüketim toplumu bireyleri olarak ,gazetede okuduğumuz, tv ‘de izlediğimiz ya da sokakta karşılaştığımız vahşet olaylarına Palahniuk’in karakterlerinin tepkilerini verebiliyoruz: ‘’...Ben şiddeti göz ardı etmeye programlanmış, duygusuz bir laboratuvar hayvanı değilim ama o anda aklıma ilk olarak kan lekesinin üzerine soda sürmek için çok geç kalınmamış olabileceği geliyor.’’ ya da ’’...Dahası gazetede kaçırılıp sodomiye maruz bırakılan ve soyulduktan sonra öldürülen yirmili yaşlarda birinin resmini gördüğümde, onun genç ve gülümseyen yüzünün birinci sayfada yayımlanmış bir resmi söz konusu olduğunda artık bu üzücü, büyük katliama kafamı takmak yerine, içgüdüsel tepkim, vaay, burnu bu kadar büyük olmasaymış çok güzel olabilirmiş diye düşünmek oluyor. İkinci tepkim ise, kaçırılıp ölümüne sodomiye maruz kalma ihtimaline karşı yüz ve omuz bakımını elden bırakmamak gerektiği oluyor. Üçüncü tepkim ise en azından rekabet ortamından biri daha eksildi diye düşünmek oluyor.’’ gibi. Sanal ya da başka bir şekilde olsun müthiş derecede paylaşımlar içerisinde bulunduğumuz bu zamanda hala ‘’Paylaşmadığın için teşekkürler.’’ diyebileceğimiz o kadar çok şey var ki. Ve aslında tükettikçe şunu da sorabilmemiz gerekiyor "Gelecek ne zaman umut olmaktan cikip bir tehdit haline geldi?", ne zaman ve nasıl bu hale getirebildik herşeyi.
    Talat’ın da benim gibi altını çizdiği ‘’...Bana bu boktan dünyada kendi gibi görünen tek birşey ver.’’ cümlesi şu an olmayacak bir şeyin atıfında bulunuyor belki ama net bir sorgulayıcı soru niteliğinde.Zaten kitap genelinde sorgulatıcı bir niteliğe sahip. Palahniuk’in bana altını çizdirdiği çok cümle oldu. Biraz fazla gelen ise kitabın kurgusuydu. Bir de orjinalini okumamanın verdiği anlatım yetersizliklerini hissettim okumam boyunca.Son olarak şunu söyleyebilirim ki bundan sonraki okumalarımda Palahniuk’le tekrar karşılaşma niyetindeyim.

    YanıtlaSil