16 Mart 2014 Pazar

Ray Bradbury - Fahrenheit 451

5 yorum:

  1. Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.
    Nazlı'nın önerdiği kitapları okumakta her zaman zorlanmışımdır. Hakkını vermek lazım, Nazlı önerilerinde hiçbir zaman popüler olan tarafında değil, klasik ve edebi yönü kuvvetli olan tarafındadır. Belki de bu yüzden ben bu kitapları okumakta ve yorumlamakta güçlük çekiyorum. Fakat bu sefer elime aldığım Fahrenheit 451'i bir çırpıda bitirdim. Ayrıca bu kitabı okurken pek keyif aldım. Nazlı'ya önerisi için teşekkür ediyorum.
    Kitap beni çok etkilemedi. Ama akıcı anlatımı ve yer yer maceraya dönüşen hikayesi kitabı hızlıca ve keyifle okumamı sağladı. Bence kitaptaki hikaye biraz yüzeysel kalmış. Bilimkurguda, insana çekici gelen önemli etkenlerden biri bana kalırsa kurgulanan dünyaya ait ayrıntılardır. Romanda aradığım bu ayrıntılı anlatımı bulamadım. Bununla birlikte tüm kitapların yok edildiği bir dünya fikri tüm kitap severlere, tüm okurlara kafalarında kendi distopyasını yazdırıyor. İnsan kitabı okurken tüm ayrıntılarıyla kitapsız bir dünyayı kurgulamaya başlıyor. Bu açıdan bence kesinlikle başarılı bir kitap.
    Kitaptan aklımda kalan güzel cümleleri de yazmak istiyorum.
    "Eğer bilgisizliğini saklarsan kimse sana vuramaz, ama hiçbir zaman öğrenemezsin."
    "Kendi kırıntılarını kurtar ve eğer boğulursan, en azından sahile doğru yüzerken boğulduğunu bil."
    Kitabın sonunda Granger'in Montag'a dedesini(çeviride 'büyükbaba') anlattığı bölüm gerçekten kitabın can alıcı noktalarından biriydi. Dede "... dünyaya bazı şeyler yapmıştı. Öldüğü gece dünya on milyon güzel şey kaybetmişti". Kaybettiği dedesinden yola çıkarak önemli bir hayat dersi veriyordu bana göre Granger. Şöyle diyordu ölen adamın ardından, "Otları sadece biçen bir adamla bir bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır. Otları biçen bir adam orada hiç bulunmamış gibidir, fakat bahçıvan ömür boyu oradadır. "

    YanıtlaSil
  2. Baskı, sansür ve tektipliğin bireyi ve toplumu ne ciddi ve köklü biçimde dönüştürebileceğini anlatan bir distopya. Fakat felaketi resmetmenin yanında kitabın sonuç bölümünde umut veriyor değişimin mümkün olduğuna dair. Belki de dünyayı gerçekten görmeye başladığımızda " Fabrikalarda yapılan ve parası ödenen herhangi bir rüyadan daha muhteşem olduğunu" kavrayabileceğiz.
    Hızlandıran ve herşeyin için boşaltan bu sonsuz ve inşa ettiğini aynı anda yıkan ivme evinin tüm elektronik cihazlarını akıllı telefonlarıyla kontrol eden ama kendi bir ahmak olan insanların sayısını gitgide artırıyor. Ama anka kuşu olan insan birgün küllerinden yeniden doğmayı becerebilirse belki dünya o zaman daha "yaşanabilir" olacaktır.

    YanıtlaSil
  3. Öncelikle bu gruba dahil edilmiş olmanın mutluluğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
    Yaklaşık bir buçuk ay önce almış olduğum kitabı son üç gün içinde okuyabildim. Okumaya başlamamak için çok mu önemli nedenlerim vardı, kesinlikle yoktu. Tamamen nitelikli olmayan insanlar nedeniyle yaşadıklarımın içinde boğuluyordum. İlk kitabımı okumadan, sizinle farklı zamanlarda da olsa aynı sayfaları çevirmeme düşüncesi içimi o kadar kemirdi ki, önce sorumluluk duygusu ile başladığım Fahrenheit 451’ i bir çırpıda okudum. Kitabın akıcı bir anlatımının olması en büyük etkendi. Bir kişinin farkındalık kapısının açık olduğu noktada hayatına giren biriyle farkındalıklarının artması ve yaptıklarını, dönemini, çevresini sorgulaması üzerine, benzetmelerinin oldukça etkileyici olduğu bir kitap. Kitap okumayan, yaşadıklarını sorgulamayan, yüzeysel yaşadığı için derin anılara sahip olmayan bir toplumun savaş gibi bir felaketin gelişinden habersizce canlarını teslim edişi oldukça dramatik. İnsanların sorgulamadan, çabalamadan, onlara sunulanlarla kendilerini mutlu sanarak, asıl mutluluktan uzak, acıyı hissetmekten kaçarak, bilmenin bıraktığı tortunun eksikliğinde boşlukta süzülen yaşamların aslında ne kadar tehdit edici olduğunu gördük. Çünkü bir itfaiyecinin asıl sorumluluğunun unutturularak, elindeki imkanlarla emekleri yakabilmeleri ve kendilerini haklı bulmaları buna iyi bir örnek.
    Kitapta en beğendiğim cümleyi de paylaşmak istedim.
    ‘İnsanlar daha çok bir meşaleye benziyorlardı; birileri üfleyinceye kadar yanarlardı. Ne kadar nadir diğer insanların yüzleri sizi sizden alıp, kendi duygularınızı, en derin titrek düşüncelerinizi size yansıtırdı?’
    Yansımalar korkutucu olsa da bakmaktan kaçmamak gerek ki; bunun güzel şeylere başlangıç olabileceği bir gerçek.

    YanıtlaSil
  4. Fahrenheit 451: Kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu ısı derecesidir.

    Kitabın şubat 1993’te yayınlanan önsözünde Ray Bradbury, bu eseri basacak bir dergi bulamayışından söz etmektedir. Hiç kimsenin geçmişte, gelecekte ya da şu an için sansürle ilgili bir roman yayınlama riskini göze alamadığından bahseder yazar. En sonunda eserini Hugh Hefner’in editörlüğünü üstlendiği Playboy dergisi yayınlamak üzere satın alır.

    Böyle bir süreci olan, Ray Bradbury’un 1953 senesinden elimize ulaşan bu distopyası, düşündürücü bir nitelikte. Talat’ın da dediği gibi akıcı bir dille yazılmış. Rahat okunuyor genelinde. Fakat ben de Talat gibi, kafamda o atmosferi hayal ederken biraz daha ayrıntıya ihtiyaç duydum. Bu yönden eksik geldi bana biraz. Belki de yazarın amacı tek bir konuya yoğunlaşmamız ve sadece onu yoğun bir biçimde hayal edebilmemize yönelikti. Kim bilir.

    Kitap okunmayan, yakılmasının kanun olduğu bulundurmanın ise devlete karşı işlenmiş bir suç olduğu bir zaman bu. Bir biri ardına sıralanmış kelimelerin insanları bu kadar rahatsız ettiği ve korkuttuğu br zaman. Böyle bir zamanda yaşamak nasıl olurdu diye sık sık düşündürdü beni bu eser. Gerçi yakın tarihe baktığımızda insanlık tarihinin bu konuya çokta yabancı olmadığını söyleyebiliriz. İnsanlar birbirlerine karşı ilgisiz, karı-koca ilişkisinde bile hat safhada umursamaz bir durumdadır. İnsanların teknolojinin, medyanın sunduğu sonsuz mutluluk vaadiyle aslında kendi mutsuzluklarına nasıl gömüldüklerini ve bunun farkında olmadıklarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor yazar bize.

    Ve bir de baş kahraman Guy Montag var. Gözünü kırpmadan kitapları yakmak için senelerce çalışmış, meslek amaçları söndürmekten yakmaya dönüşmüş bir gruba ait olan bir itfaiyeci. Bu durumun yanlışlığını göremez. Ta ki 17 yaşındaki Clarisse McLellan ile tanışana dek. Aralarında geçen, Montag’e tuaf gelen konuşmalardan sonra, kendini sorgulama durumuna girer itfaiyeci. Düşünmeye başlar tekrardan. Ok yaydan çıkmıştır artık.

    YanıtlaSil
  5. ’’Neden?’’ sorusunu sormadan, herşeyi evlerindeki duvar boyunca uzanan televizyonlardan öğrenen insanlar bu soruyu sormayı akıllarından geçirmezken, Montag bu insanları anlayamamaktadır artık. İtfaiye şefi Montag’deki bu değişimi fark eder. Montag’le bu durum hakkında kısa bir konuşma yapar. Bu buhranın zaman zaman herkesin başına gelebileceğini söyler. Yaptıkları işin doğruluğuna onu ikna etmek ister. Aslında insanları ne kadar uzaklaştırırsanız kitap okumaktan düşünmekten, zaten kitapları yakmaya ihtiyaç duymayacaksınız der itfaiye şefi Beatty. Çarpıcı bir doğruluktadır bu önerme. Medya insan beynini istediği gibi, baş döndürücü bir biçimde şekillendirir çünkü. Duygulanmak, hatırlamak, iletişim için birşeyler sarfetmek gibi özelliklerden tamamen soyutlanır insan. ‘’İnsanlar hiç konuşmuyorlar.’’ demiştir Clarisse. Bu insanların çoktan unuttukları birşeydir. Clarisse öldükten sonra birileriyle konuşma ihtiyacı artar Montag’in ve Faber’i bulur. Faber’le yaptıkları diyaloglar ve yaşadığı aydınlanmalarla birlikte kafasındaki soru işaretleri de artar.“İhtiyacın olan kitaplar değil, bir zamanlar kitapların içinde olan bazı şeyler… Hayır, hayır, aradığın şeyler kesinlikle kitaplar değil… Onların içinde kesinlikle sihirli bir şey yok. Sihir sadece onların söylediklerinde.” der Faber. İkisi de birşeylerin değişebileceği inancı içerisindedirler. Bir plan yaparlar.

    Fakat hiç beklemediği bir anda, karısının ve arkadaşlarının, evinde kitap bulundurduğu ihbarıyla, ateş kısa bir süre sonra Montag’in evini sarar. Kendi evini kendi elleriyle yakmaya zorlanır. Beatty’i öldürür. Yaşananların şoku içerisinde, kendini zorlayarak oradan kaçmaya başlar. Sonrası kısa fakat yıllar gibi geçen bir süreç Montag için.

    Fahrenheit: 451’de mutluluğa ulaşmanın yolunu kitapları yakmakta bulan, düşünüp sorgulamayan insanların aslında mutlu olmadıklarını görürüz açık bir şekilde. Hani derler ya okuyan, sorgulayan insan her zaman en mutsuz olandır diye. Sanırım bu eser bu yargıya sahip insanların fikirlerini biraz değiştirebilir. Son olarak bu eser 1968’de film olarak sinemaya uyarlanmış. En yakın zamanda izlemeyi düşünüyorum.

    YanıtlaSil